Hükümetin istifası ile yıl bitmeden seçim ortamına gireceğimiz kesinleşti.
Aslında UBP Genel Başkanı’nın kim olacağından daha önemli konu, UBP Kurultayı’nın kendisi.
Bir yanda 150-200 kişi ile kurultay yapan partiler varken diğer yandan UBP, ilçe örgütlerinde bile binlerce kişi ile ilçe yönetimi seçimi yapabiliyor.
Bu gerçekten yola çıkarsak, muhalefetin UBP ile ilgili bir sürü eleştiri ve iddiası da aslında havada kalıyor.
Bugün muhalefet dediğimiz partilerin üyelerini toplasak sanırım UBP’nin üye sayısından daha az üyesi vardır ve bu açıdan da ülkenin tek kitle partisi UBP’dir.
90’ların sonundan başlayarak CTP’nin kitle partisi haline dönüştürülmesi çalışmaları, bu kararı alanların siyaseten intiharına dönüştü. CTP’nin 2000’lerin ortasından itibaren mücadele etmeyi başaramadığı “UBP’den farkı kalmadı” propagandası sonucunda, zamanla %20 bandına çakılıp kaldı. Bugün de CTP için %20 bandından kopmak mümkün görünmemektedir. Bunun iki sebebi görünüyor. İlki CTP yönetimlerinin “geleneksel” kimliğinden kopması sonucu, üzerine iktidar inşaa edebileceği bir blok oyunun kalmaması ya da var olan %12-13 blok oyunu geliştirememesi. Parti ile duygusal bağı derinleşmemiş, bir aidiyet yaratmayan ve hatta aidiyeti reddeden yeni yöntemin temel tezi olan “Biz artık solcu değiliz” söyleminin, cesurca veya örtük bir şekilde somutlaşmasını görüyoruz burada. Kısacası CTP’nin karşıtına dönüşme süreci umut edilenin aksine, karşıtının içinde erimeye dönüştü. Bir ulusal sorun olarak Kıbrıs Sorunu çerçevesine hapsolan ve kendini bu açıdan “azınlık temsilcisi”, AKEL’in Türk Bürosu, konumuna yerleştirmeye çalışanlar bunu tam olarak beceremese de sonuçta partinin küçük ama güçlü bir merkezi haline geldi. Ancak partinin damarlarına zerkedilen kurşun gibi bir etkiye sebep oldu. 80’lerin ortasından beri var olan ve 90’ların ortasında sonlandırılmış bir tartışma, kurumsal hafızanın sakatlanması ile ilk defa yaşanıyormuş gibi tekrardan ortaya döküldü. Kısaca aslında CTP en nazik terimleyaşlandı. Bir siyasi partiyi genç tutan seçim ve siyasi gerginlik anlarında insiyatifi terk etmenin hızlandırıcı etkisi de çok parlak bir genel başkana rağmen bunun önüne geçmeyi engelleyemedi.
UBP’nin tek ve en ciddi rakibi olan CTP’nin bu haline rağmen, UBP neden tüm handikaplarıyla birlikte bu yaşlanmaya yakalanmadı?
İlki sanırım UBP zaten hiçbir zaman entelektüel olarak karmaşık bir süreçle var olmadı. Basit hedefleri ve basit çözümleri oldu.
İkinci ve en önemli konu ise UBP bir fikrin örgütlediği bir siyasi oluşum olmak yerine, örgütün ürettiği bir fikrin etrafında şekillenmeye hep devam etti. Daha basit söylersek, UBP Kıbrıs Türk halkını şekillendirmeye aday olmadı, Kıbrıs Türk halkı onu şekillendirdi. Ya da UBP hiçbir zaman “devrimci” olmadı. Geniş kitleler ne derse o oldu. UBP değişti, yönetimleri değişti ama UBP hep ortalama Kıbrıslı Türk olarak kalmaya devam etti.
Nitekim bunun ispatını da neredeyse 10 yıl süren Eroğlu-Erdoğan hesaplaşmasında gördük.
UBP toplumun dinamik kesimleri ile ilişkilerini sürekli canlı tutmayı başardı. Kimi kesimlerin hoşuna gitmese de her toplumun en dinamik kesimleri olan göçmenler, ticaret erbabı ve lümpen proleterya ile UBP her zaman çok iyi ilişkiler geliştirdi.
Ve tabii en sonunda UBP kendi içinden siyaseti bir yaşam biçimi haline getiren, siyaseti ve halkı yakından tanıyan, “satmayı” çok sevmese de siyasetin teorik tarafını da iyi bilen ama gündelik siyasete ve siyasetin her türlü oyununa da teşne birkaç nesil yetiştirdi. UBP her zaman bir örgüt olarak kaldı. Mühür oranına göre en düşük karma oyu hep UBP aldı.
UBP başkanı kim olur?
Bütün bunlara bakınca, UBP’nin Genel Başkanı kim olur sorusunun cevabı sanırım daha da netleşiyor.
UBP için en faydalı kim olacaksa, yani çok yakında olacağı kesin olan bir erken seçimde UBP’ye kim daha fazla oy getirecekse o olacak… İsim önemli değil. UBP’nin refleksi budur.
Rakiplerini doğru tanıyıp, avantajlı ve başarılı yanlarını da görmeden doğru bir strateji geliştirmek mümkün değildir. İşte bunun için UBP kurultaylarında Başbakan seçiyor, diğer partiler ise her seçimden sonra “nasıl olur?” diye kendi kendilerine sormaya devam ediyorlar hatta bitmeyen bir mazeret zinciri üretiyorlar.